Friday, 21 March 2025

ولنا في الحلال لقاء (And We Have A Meeting in Halal)


And We Have A Meeting in Halal

Ahmed Atta

“And We Have A Meeting in Halal” is a profound novel by Ahmed Atta that explores the emotional and spiritual journey of its characters while focusing on the concept of pure, halal love in accordance with Islamic principles. The novel emphasizes the importance of love that adheres to Islamic teachings—highlighting sincerity, patience, and respect—and presents love not just as an emotional bond, but as a path of personal and spiritual growth.

The book revolves around the concept of pure and halal love. The author does not merely see love as an emotional attachment but also as a spiritual process that should be rooted in Allah's guidance. The narrative addresses the challenges that arise when young people develop emotional ties, all while trying to remain faithful to Islamic principles. It is not only about love as a feeling but also about how to build and nurture that love according to religious values.

For example, one of the characters struggles with an emotional attachment to another, constantly torn between their desires and their religious responsibilities. This inner conflict is portrayed eloquently, with the author skillfully conveying the tension between the character's personal feelings and the necessity of following Allah’s commandments. The novel underscores that halal love is not just a process of self-restraint but a journey of spiritual growth and patience. This message resonates particularly in today’s world, where romantic love is often portrayed in a superficial or fleeting manner.

The writer also highlights the societal pressures and challenges individuals face when trying to pursue a relationship in accordance with Islamic values. The characters experience external opposition from their families and society, who often misunderstand or criticize their choice to engage in a halal relationship. This theme touches on a reality many young people face today, where societal norms may conflict with religious values.

For instance, one of the main characters faces resistance from their family and social circles when they try to pursue a relationship in line with their faith. The societal expectation to conform to traditional romantic relationships creates a barrier, but the character, through patience and steadfastness, navigates these obstacles, ultimately growing both as an individual and spiritually. This journey of navigating between societal pressure and religious duty forms one of the novel’s most poignant messages—true love and moral integrity may require sacrifice, but they lead to profound personal development.

It presents love not only as an emotional connection but as a part of a larger, spiritual journey. The characters' internal struggles, their growth as individuals, and their commitment to their faith are central to the narrative. The novel portrays the process of discovering one's true self and maturing spiritually through the challenges of maintaining a halal relationship.

The characters’ constant struggle with maintaining emotional purity, while simultaneously navigating complex personal desires, is deeply moving. The author depicts this internal struggle with great sensitivity, demonstrating how the soul (nafs) can become the greatest enemy if it is not disciplined through faith and obedience to Allah. The characters' journey towards achieving this balance serves as a reminder that true peace and fulfillment can only come through submission to divine wisdom.

Ahmed Atta’s writing style is both eloquent and poetic. The language used in the novel enhances the emotional depth of the story and allows the reader to connect deeply with the characters. The author’s ability to paint vivid pictures of inner conflict and emotional turbulence through simple yet powerful prose draws the reader into the characters’ world. For example, the inner dialogue of the characters, especially during moments of emotional tension, is portrayed in such a way that readers can almost feel their struggles as if they were their own.

However, the pacing of the novel can sometimes feel slow, especially during sections where the author delves into the characters’ thoughts and internal monologues. These reflective moments may seem drawn out, but they are essential for the development of the narrative's deeper themes, such as faith, patience, and trust in Allah’s timing.

Conclusion

“And We Have A Meeting in Halal” is more than just a love story; it is a tale of spiritual growth, self-restraint, and the journey towards a meaningful, God-centered relationship. The book teaches the value of patience, trust in Allah, and the profound beauty of love that is rooted in faith. Through the characters' experiences, the author demonstrates that true love, when sought in a halal manner, is a source of peace and fulfillment, free from the heartbreak and regret often associated with fleeting, worldly desires.

The novel provides an essential message for young people and anyone navigating the complexities of love and relationships in the modern world. It serves as a gentle guide for those looking to build their relationships based on Islamic principles, offering wisdom and insight into the value of waiting for what is truly destined and pure. Ahmed Atta’s work is a thoughtful and inspiring reminder that love, when aligned with divine guidance, is not only possible but also deeply rewarding.

 

“Ve Bizim Halal Bir Buluşmamız Var”

Ahmed Atta’nın kaleminden çıkan, derin bir manevi ve duygusal yolculuğu anlatan, aynı zamanda İslamî değerler çerçevesinde aşkı ele alan bir romandır. Yazar, gençlerin birbirleriyle ilişkilerinin sınırlarını çizmekle kalmaz, aynı zamanda bu ilişkilerin Allah’a ve İslam’a uygun şekilde nasıl inşa edilmesi gerektiğini de vurgular.

Kitap, temel olarak saf ve helal aşkın etrafında şekillenir. Yazar, aşkı sadece duygusal bir bağ olarak görmekle kalmaz, aynı zamanda bu bağın nasıl Allah’a ve İslam’ın öğretilerine dayalı olması gerektiğini derinlemesine ele alır. Eserde, aşkın sadece bir "hissi bir bağ" değil, aynı zamanda bir "manevi olgunlaşma süreci" olduğunu keşfederiz.

Bir örnek üzerinden gidersek, baş karakterlerden birinin, duygusal bir bağlılık geliştirdiği bir başka karakterle arasında sürekli bir içsel çatışma yaşadığını görürüz. Karakter, duygusal ve fiziksel arzularıyla, dini ve ahlaki sorumlulukları arasında sıkışıp kalmıştır. Bu durumda, yazarın kullandığı dil, içsel çatışmanın derinliğini başarıyla aktarır. Yazar, okuru, bu tür mücadelelerde "sabır" ve "tevekkül" kavramları ile buluşturur ve okura "helal aşkın" aslında bir sabır süreci olduğu mesajını verir. Bu, modern dünyada sıkça göz ardı edilen bir mesajdır.

Roman, toplumsal baskıların birey üzerindeki etkilerini de gözler önüne serer. Özellikle, dini bir ilişkiyi sürdürmeye çalışan iki gencin karşılaştığı engeller, romanın en güçlü yönlerinden biridir. Yazar, aşkın sadece bireysel bir duygu olmadığını, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir bağlamda da değerlendirildiğini gösterir.

Örneğin, baş karakterin ailesi ve çevresi, onun helal bir ilişki kurmaya çalıştığı kişiyi uygun görmez. Bu, modern toplumun, dini değerlere dayalı ilişkileri çoğu zaman dışlayıcı bir bakış açısıyla değerlendirdiğini yansıtır. Ancak, karakterler bu engelleri aşarken, hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyürler. Bu süreç, romanın bir diğer ana teması olan "manevi olgunlaşma"yı da vurgular.

Kitap, aşkı sadece bir ilişki olarak değil, aynı zamanda bir içsel yolculuk olarak sunar. Karakterlerin ruhsal gelişimi, duygusal bağları ve kişisel sorumlulukları arasında sürekli bir denge kurma çabaları, eserin manevi derinliğini oluşturur. Yazar, okura “nufuz eden” bir üslup ile, her bir karakterin içsel çatışmalarına dair ciddi bir farkındalık yaratır.

Bir başka örnek, ana karakterin, karşılaştığı zorluklar karşısında sabır ve dua ile olan ilişkisini ele alır. Yazar, karakterin Allah’a olan güvenini pekiştiren bir süreçle, okura her türlü zorlukla başa çıkmanın, ancak Allah’a tam bir teslimiyetle mümkün olduğunu hatırlatır.

Ahmed Atta'nın dili, oldukça etkileyici ve şiirsel bir yapıdadır. Anlatımındaki incelik, karakterlerin içsel dünyalarını derinlemesine keşfetmeyi mümkün kılar. Kitap boyunca, duygusal yoğunluğun her an hissedildiği sahneler, okuyucuyu karakterlerle özdeşleştirir. Bu, özellikle içsel çatışmaların yoğun olduğu bölümlerde belirgindir. Örneğin, karakterlerin birbirlerine duyduğu sevgi ile dini sorumlulukları arasındaki çatışma, dilin sadeliğiyle daha da derinleşir.

Bununla birlikte, romanın temposu zaman zaman yavaşlayabilir, özellikle karakterlerin içsel düşünceleri ve duygusal analizleri üzerine yapılan uzun monologlarda. Ancak, bu yavaş ilerleyen bölümler, romanın manevi derinliğine katkıda bulunur ve okuru karakterlerin iç dünyasında bir yolculuğa çıkarır.

Sonuç

“Ve Bizim Halal Bir Buluşmamız Var”, sadece bir aşk hikayesi değil, aynı zamanda manevi bir olgunlaşma ve içsel bir arayış sürecidir. Kitap, okurlarına gerçek aşkın helal bir şekilde arandığında huzur ve tatmin kaynağı olabileceğini hatırlatırken, aynı zamanda sabır, güven ve teslimiyet gibi önemli değerleri de vurgular.

Bu eser, gençlerin ve tüm bireylerin aşkı ve ilişkileri sadece duygusal bir bağ olarak görmelerinin ötesine geçip, helal sınırlar içinde, manevi değerler doğrultusunda nasıl inşa edebileceklerine dair önemli bir rehberdir. Ahmed Atta, bu romanla yalnızca bir aşk hikayesini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda okurlarına manevi bir yolculuğa çıkma fırsatı sunar.

 

Friday, 15 November 2024

TASAWUF

 

QUR’AANKA IYO SUNNADA AYAA LAGU GAARAA XAQIIQADA DHAMAYSTIRAN…


Si qof Muslimka ah u gaaro derajada ah “Insaan dhameystiran”, midkamid ah hiigisyada Islaamka, waxaa lagama maarmaan ah in xaqiiqda diineed la fahmo oo lagu noolaado iyada oo la isku dheelitirayo jirka iyo ruuxda, muuqaalka iyo gudaha, caqliga iyo qalbiga, qaab dhismeedka iyo nuxurka.

Tasawufka dhabta ahi waa dadaalka lagu fahmayo oo lagu noolaanayo Islaamka, iyada oo la hormarinayo laba qaybood: muuqaalka iyo gudaha (Daahirka iyo Baadinka). Tan waxaa lagu xaqiijiyaa iyada oo lagu socdo waddo mideysa “Sharciga, dariiqada, xaqiiqada iyo macrifada,” taasoo ka tarjumeysa fahamka Islaamka si buuxda.

Qofka rumeeya ee ku socda dariiqa xaqa, intuu horumar ka gaarayo socdaalkiisa nafsadeed ee u dhexeeya “iimaanka iyo ixsaanka,” wuxuu helayaa feejignaan, dareen qoto dheer, iyo fahamka dhabta ah ee nolosha.

MAXAA LAGU GAARAA TASAWUFKA?

Waa farshaxanka ogaanshaha qalbiga.

Waa dariiqa lagu gaaro “ixsaanka” iyada oo la dareemayo in Ilaahay SW ku daalacanayo waqti kasta.

Waa barbaarin ruuxeed oo nafta lagu xakameeyo, ruuxdana lagu horumariyo.

Waa dariiqada saxda ah ee ay hagayaan dadka dhaxlay Sunnada Nabiga.

HADABA MAXAA TASAWUF AHAAN KARIN?

Tasawufku waa in aan laga fogaan Qur’aanka iyo Sunnada.

Waa in aan loo ogolaan in cibaadada iyo dhaqanka wanaagsan ay ku milmaan daneysi ama dhaqamada ka hor imanaya sharciga Islaamka.

GUNTA HADALKA: Tasawufka dhabta waa cabir nololeed kaas oo laga soo qalin daarey Qur’aanka iyo Sunnada, laguna dabaqayo nolosha oo dhan, laga soo billaabo cibaadada ilaa dhaqamada bulshada. Waa jid lagu gaarayo dhameystir nafsadeed iyo mid ruuxeedoo saafi ah si qofku ugu noolaado raalli ahaanshaha Ilaahay SW.

DHAMMAADKA: Rabbi ha naga dhigo kuwo ku nool ixsaanka iyo xusuusta joogtada ah ee Ilaahay. Qalbiyadeenna ha u iftiimiyo nuurka, macrifada iyo jacaylka Eebbe, hana noo sugo nolol diineed oo qurux badan.
Aamiin!

Tixraac:  عثمان نوري طوباش، "التصوف مجاهدة المسلم نفسه

Tixraac: Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Kendisiyle İmtihanında TASAVVUF

Tuesday, 30 April 2024

The Beauty and Peace of Mosque Journeys

 


In the vast tapestry of Islamic culture and heritage, mosques stand as beacons of spiritual enlightenment, community cohesion, and architectural marvels. I have embarked on a profound journey, traversing the sacred spaces of mosques, delving into their historical significance, and experiencing the tranquility they offer.

The Quranic verse, 

وَأَنَّ ٱلْمَسَـٰجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا۟ مَعَ ٱللَّهِ أَحَدًا

“And (He revealed) that the mosques are for Allah, so do not invoke with Allah anyone.”(Surah Al-Jinn, 72:18), encapsulates the sanctity bestowed upon mosques as dedicated places of worship and devotion. Within the bustling streets and tranquil landscapes of Somalia, mosques of diverse architecture dot the horizon, each bearing testimony to centuries of Islamic influence and craftsmanship. From the intricate carvings adorning the walls to the towering minarets piercing the sky, these mosques serve as symbols of spiritual resilience and cultural identity.

Having relocated to Turkey, my journey through mosques took on a new dimension. Here, amidst the echoes of history and the whispers of prayer, I encountered a rich tapestry of architectural styles spanning various epochs. The remnants of the Seljuk Empire's grandeur, with its majestic domes and ornate interiors, evoke a sense of awe and reverence. The legacy of the Ottoman Caliphate, manifested in the intricate calligraphy and geometric patterns adorning the mosques, speaks to a golden age of Islamic artistry and innovation. Moreover, the seamless integration of modern architectural elements reflects Turkey's commitment to preserving its heritage while embracing progress.

Beyond their architectural splendor, mosques serve as vibrant hubs of community life and spiritual growth. It is within these sacred precincts that individuals from diverse backgrounds converge to seek solace, find kinship, and deepen their connection with the Divine. Whether through the melodious recitation of the Quran, the collective prayers offered in unison, or the exchange of heartfelt greetings, mosques foster a sense of unity and belonging that transcends linguistic, cultural, and geographical barriers.

Moreover, mosques play a pivotal role in promoting social cohesion and humanitarian endeavors. From providing shelter to the homeless to organizing food drives for the needy, mosques serve as beacons of compassion and solidarity, embodying the teachings of Islam in action. Through acts of charity and outreach, Muslims uphold the principles of justice, mercy, and compassion enshrined in their faith, thereby enriching the fabric of society and fostering a culture of empathy and mutual respect.

In conclusion, my journey through mosques has been a transformative odyssey, marked by moments of introspection, wonder, and spiritual renewal. From the ancient mosques of Somalia to the timeless treasures of Turkey, each sacred space has left an indelible imprint on my soul, reaffirming the timeless truth that mosques are not merely buildings of brick and mortar but sanctuaries of the spirit, where hearts converge, souls soar, and humanity finds its truest expression. As I continue to traverse the labyrinthine corridors of mosques, I am reminded of the profound words of Rumi, who aptly proclaimed, "Come, come, whoever you are. Wanderer, worshiper, lover of leaving. It doesn't matter. Ours is not a caravan of despair. Come, even if you have broken your vows a thousand times. Come, yet again, come, come."


Sunday, 10 March 2024

Afrika Boynuzu'nda Bir İslam Sultanlığı: Ajuran Sultanlığının Tarihi

 

Konya 

09 Mart 2024

Tarih boyunca, Somali ve Afrika Boynuzu bölgesinde çeşitli sultanlık ve krallık sistemleri egemen olmuştur. Bu yönetim yapıları genellikle Müslüman sultanlar tarafından yönetilmiştir, bu da zaman zaman Hristiyan Etiyopyalılar ve zamanında Batı'nın en güçlü devletleriyle mücadele içine girmişlerdir. Bu devletlerden bazıları Ifât Sultanlığı, Dawaro Sultanlığı, Arabini Sultanlığı, Hayda Sultanlığı, Bali Sultanlığı, Adal Sultanlığı ve burada incelenen Ajuran Sultanlığı'dır.

Ajuran Krallığı, Orta Çağ'da Somali'yi yöneten bir Somali Sultanlığı olarak bilinir. Egemenlikleri Etiyopya ve Kenya bölgelerine de yayılmıştır. Tarihçiler, Ajuran Krallığı'nın Güney Afrika'da bulunan Mozambik'teki "Sofala" bölgesine kadar ulaştığını kaydetmektedirler. Ayrıca, Ajuran Krallığı'nın Maldivler'de bir monarşi kurduğu belirtilmektedir. Tarihçilerin araştırmalarına göre, Ajuran Krallığı, Afrika ile Çin arasında ilk diplomatik ilişkileri kuran ve aynı zamanda Asya ve Avrupa ülkeleriyle ticaret yapan ilk devlettir. Tarihçilerin analizine göre, güçlü bir askeri donanıma sahip olan Ajuran Krallığı, özellikle Portekizlilere ve Etiyopyalılara karşı Somali'de en büyük güç olarak bilinmektedir. Ayrıca, bu dönemde Somali halkının otoritesini ellerinden alan kapsamlı bir yönetim sistemi başlatmıştır.

Ajuraan İmparatorluğu'nun Oluşumu: Kökenleri ve Başlangıç Süreci

Ajuran Sultanlığı, "Ajuran" olarak bilinen Kral Şeyh Muhammed Alam Balad tarafından kurulmuştur. Sultanlığın bayrağının renkleri mor ve mavi olarak bilinmektedir.

Ajuraan Sultanlığı'nın hüküm sürdüğü dönemde, Merca, Barawa, Kismayo ve Brava gibi çeşitli Somali şehirleri ve bölgeleri sultanlığın egemenliği altına alınmıştır. Bu şehirler, sultanlık içinde yönetim, ticaret ve kültürel alışverişin önemli merkezleri olarak hizmet etmiştir. Bazı tarihçiler, Somali'nin orta bölgelerinde bulunan Mareeg'in Ajuraan Sultanlığı için alternatif veya ikincil bir başkent olarak hizmet ettiğini iddia etmektedirler. Mogadişu'nun yaygın bir şekilde başkent olarak kabul edilmesine rağmen, Mareeg, imparatorluğun yönetimi ve idaresinde özellikle belirli dönemlerde önemli bir rol oynamıştır. Mareeg'in stratejik konumu ve ekonomik önemi, onu Ajuraan Sultanlığı içinde ticaret, kültür ve siyasi faaliyetler için kritik bir merkez haline getirmiştir. Ancak, Mareeg'in başkent olarak kesin rolü ve statüsü hakkındaki tartışmalar ve yorumlar akademik bir konudur.

Ajuraan Sultanlığı, Somali bölgesi ve Afrika'nın Boynuzu'nda tam anlamıyla hakimiyet kurmasa da, ondan önce Mogadişu Sultanlığı gelmekteydi. Mogadişu Sultanlığı, sadece Mogadişu ve çevresini kapsayan sınırlı bir alana hükmediyordu ve Ajuraan Sultanlığı'na bağlıydı. Bu sultanlık, Ajuraan Sultanlığı'ndan gelen aile üyeleri tarafından kurulmuştur. Somali'de genişleyen Sultanlık, aynı aileden gelen Mogadişu Sultanlığı'nın da genişlemesine öncülük etmiştir.

Mogadişu Sultanlığı, önemli bir ticari merkez haline geldikten sonra, kendi ticari menfaatleri açısından mühim olarak değerlendirdiği Doğu Afrika sahilindeki bazı şehirleri savaş yapmadan ele geçirmişti. On dördüncü yüzyıl başlarında, Mogadişu Sultanlığı Marka, Barawa ve bugün Mozambik sınırları içinde yer alan ve en çok altın gelirine sahip Sufala şehirlerine hükmeden güçlü bir ülke haline gelmişti. On beşinci yüzyıl sonunda, Hindistan’dan dönen Amiral Vasco de Gama önderliğindeki Portekiz deniz filosu Umman, Yemen ve Doğu Afrika Müslüman sahil kentlerinden farklı bir olarak Mogadişu’ya barışçıl şekilde girmeyi başaramayınca şehri top ateşine tuttu. Daha önce bütün Doğu Afrika sahil şehirlerini işgal eden Portekizliler, Somalililer’in bu başarılı mukavemeti sayesinde Mogadişu’yu işgal edemediler. Vasco de Gama Mogadişu hakkında “çok katlı beyaz evleri olan, büyük bir şehir olduğunu” yazdı.

Mogadişu Sultanlığı'nın adı, idari sistemde meydana gelen önemli bir değişiklik sonrasında değiştirilmiştir. Vergi sisteminin uygulanmasıyla birlikte, Ajuraan Sultanlığı ilk kez Ajuraan adını almıştır. Siyasi açıdan değerlendirildiğinde, Ajuraan Sultanlığı'nın Mogadişu Sultanlığı'ndan daha etkili olduğu görülmektedir. 13. Yüzyılda Mogadişu'yu ziyaret eden Faslı denizci İbn Battuta, şehrin tam teşekküllü bir sultanlık yönetimi altında olduğunu ifade etmiş ve şehrin Ajuraan Sultanlık ailesinden gelen İmam Ebu Bekir İbn Ömer tarafından idare edildiğini belirtmiştir. İbn Battuta, şehri zengin, geniş boyutlu, güzel binaları ve misafirperverliği ile tanımlamıştır.

Ajuraan Sultanlığının İktidarı Süresi

Ajuraan Sultanlığı, "The Shaping of Somali Society" gibi tarih kitaplarına göre 10. yüzyılda başladı ve başlangıçta Mogadişu Sultanlığı olarak adlandırıldı. Ancak 13. yüzyılda güçlenerek Ajuraan Sultanlığı adını aldı.

Ajuraan Sultanlığı'nın var olduğu dönem genellikle "Orta Çağ" olarak anılmakta olup, dünyanın diğer bölgelerinde de çeşitli krallıklar mevcuttu. Avrupa'nın hükümdarı olan Portekiz İmparatorluğu ve sınırları Türkiye'nin dışına kadar uzanan otoritesiyle Osmanlı İmparatorluğu, Ajuraan Sultanlığı ile olan ittifakı da bu dönemde kayda değerdir. Ajuraan Sultanlığı'nın varlığı döneminde, Çin'de de ayrıca bir krallık bulunmaktaydı.

Ajuraan Sultanlığı'nın Önemli Noktaları

Ajuraan Sultanlığı, İslam'ın yayılmasında ve savunusunda önemli bir rol oynamasıyla hatırlanır. Sultanlık döneminde Marka bölgesinde doğan Şeyh Hüseyin gibi alimler, şu anda Bali olarak bilinen Sidamo bölgesinde yaşayan Oromo halkını İslam'a dönüştürmeleriyle tanınır. Tarih kitapları ve diğer yazılı kaynaklar, Şeyh Hüseyin'in kabrinin şu anda Etiyopya'nın Oromo bölgesinde bulunduğunu belirtmektedir. Ayrıca, Ajuran Sultanlığı, Mogadişu ve Barawe'ye yönelik Portekiz kolonicilerinin istilasına karşı Somali ülkesini ve hüküm sürdüğü tüm Somali bölgelerini koruma rolüyle bilinir. Portekizliler ile Ajuran Sultanlığı arasında iki önemli savaş gerçekleşmiştir.

Ajuran Sultanlığı ile Portekiz Krallığı arasındaki savaşlar 16. yüzyılda gerçekleşmiştir. Portekizliler, ilk olarak Ajuran Sultanlığı'nın merkezlerinden biri olan Barawe şehrini pusuya düşürmüş, geçici olarak bölgeyi işgal etmiştir. Ancak, krallık ordusunu düzenleyerek ve denizci olan Portekiz komutanı Tristão da Cunha'nın ordusunu bertaraf ederek, bölgeyi geri almıştır.

Ajuran Sultanlığı 17. yüzyılda Oromo halkıyla Toprak üzerinde temellendirilen bir savaşa girişti. Ajuran Sultanlığı ile Oromo arasındaki bu çatışma genellikle "Oromo istilası" veya "Oromo genişlemesi" olarak adlandırılır. Tarihçi Randall L. Pouwels, Doğu Afrika'da Kültürel Değişim adlı eserinde (Cultural Change in East Africa), Ajuran İmparatorluğu döneminde birçok kişinin Müslüman olduğunu ve özellikle Afrika Boynuzu'nda yaşayan etnik gruplar arasında bu dinin benimsendiğini belirtmiştir.

Ajuran Sultanlığı, özellikle Shebeelle ve Jubba nehirlerinin su kaynaklarını geliştirmeye odaklanan bir sistem kurmuştur. Bu, iki nehir arasında yaşayan Somali halkına büyük fayda sağlamıştır.

Askeri ve Ekonomik Güç

Ajuran Sultanlığı, Sultanın yönetimi altında, güçlü bir orduya sahipti. Ayrıca, bazı bölgesel valilerin komutasında olan bir ordu da bulunmaktaydı. Sultanlık, sultanlığa bağlılığı olan ve "Mamluk" olarak adlandırılan Somali dışından gelen kişileri işe alırdı; bu bireyler, nehirler boyunca ve kırsal bölgelerde savaşma konusunda eğitilmişlerdi. Ajuran ordusu aynı zamanda Araplar ve Farslar gibi etnik unsurları da içermekteydi. Sultanlık tarafından kullanılan silahlar arasında geleneksel Somali silahları olan kılıçlar, mızraklar, yaylar ve oklar gibi unsurlar bulunmaktaydı. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu'ndan temin edilen tüfekler ve askeri ittifaklardan elde edilen silahlar da mevcuttu. Sultanlık kuvvetleri, askeri komutan olan ve "İmam" olarak adlandırılan tarafından yönetilmekteydi.

Sultanlığın Liderleri ve Yönetim Yapıları

Ajuran Sultanlığı'nın liderleri arasında, Ajuran Sultanlığı döneminde önemli idarecilerden olan İmam Abubakar İbn Ömer, İmam Ömer ve İmam İsa gibi isimler bulunmaktadır. Bu kişiler, sultanlığın yönetiminde etkili bir rol oynamışlardır. Sultanlık, yönetiminde merkezi bir hukuk kurumu olan "Gareen Evi"ne sahip olmaları nedeniyle, yetkili makamların temsilcileri olarak kabul edilmişlerdir. Tarihçileri şaşırtan bir diğer husus ise, o dönemde sultanlığın kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan çeşitli kabileleri içeren bir konsey oluşturmuş olmasıdır. Ajuran Sultanlığı tarihinde öne çıkan kişilerden biri, o dönemde Afrika'dan Çin'e ilk elçi olarak gönderilen Said Muqdishawi'dir. Said Muqdashawi'nin Çince Mandarin dilini akıcı bir şekilde konuşabildiği bilinmektedir. Ayrıca, Ajuran Sultanlığı'nın kraliyet sistemini yaymakta önemli bir rol oynayan Abdiaziz Muqdishawi'nin de adının anılması önemlidir.

Ajuran Sultanlığın Gerilemesinin Sebepleri ve Çöküşü

1982 yılında Somali'nin ABD büyükelçisi olarak görev yapmış olan Robert B. Oakley, Somali'nin tarihinde yalnızca iki kez özgür ve etkili bir şekilde var olduğunu vurgulamıştır. Bunlardan biri Ajuran Sultanlığı'nın hüküm sürdüğü dönem iken, diğeri ise Mohamed Siad Barre tarafından yönetilen Devrimci Hükümet dönemidir.

Ajuran Sultanlığının çöküşü birçok birbirine bağlı nedene dayanmaktadır. İlk olarak, Sultanlık liderliğini elinde bulunduran üyeler arasında bir anlaşmazlık olduğu, Sultanlık ailesinin büyüklerine göre. Ayrıca, Sultanlık içindeki çatışmanın, özellikle de Hiraab topluluğu başta olmak üzere, onun altında yaşayan diğer Somali toplulukları üzerinde bir etkisinin olduğu gerçeği vardı. Sultanlığın karşıtlıkla karşılaşması veya bölünmesinin nedeni, uzun süreli yönetim ve Sultanlığın altında yaşayan insanların bazı liderlerinin sıkı yönetiminden rahatsız olmalarıdır. Sultanlık içindeki çatışmalar tırmandığında, yabancı ülkeler bu durumu körüklemiş ve güçlü Ajuran Sultanlığının devrilmesini sağlamak için bu durumdan yararlanmışlardır.

17. yüzyılın sonlarından itibaren, Ajuran Sultanlığı'nın gücü azalmaya başladı ve sonuç olarak Somali halkının tarihinde önemli bir yer tutan Ajuran Sultanlığı'nın varlığı sona erdi.

Ajuran Sultanlığı Mirası ve Somali'nin Tarihindeki Etkileri

Ajuran Sultanlığı'nın bıraktığı miras, Müslüman Afrika'nın tarihî ve kültürel dokusunda önemli bir yer işgal etmektedir. Bu sultanlık, Somali ve Afrika Boynuzu bölgesinde İslam'ın yayılmasına ve kuvvetlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Ajuran Sultanlığı döneminde, bölgede İslam'ın kültürel ve dini değerleri geniş bir kabul görmüş ve bu, Somali toplumu üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Ayrıca, sultanlık döneminde gerçekleşen ticaret ve ekonomik faaliyetler, Müslüman Afrika'nın refah düzeyine ve bölgesel ticaret ağlarının gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Ajuran Sultanlığı'nın mirası, günümüzde dahi Somali'nin İslamî kimliği ve kültürel zenginliği üzerinde belirgin bir etkiye sahiptir.

Sultanlık, ekonomik açıdan uzak diyarlarla olan ticaret ilişkileriyle bölgeye refah ve zenginlik getirmiştir. Bu ticaret, şehirlerin gelişimine ivme kazandırmış ve İslam kültürünün bölgede yayılmasını sağlamıştır. Ayrıca mimaride etkileyici taş yapılar bırakılmış olup, özellikle Shangaani'deki anıt mezarlar ve camiler, Jibla'daki büyük taş cami ve kale, Gondershe'deki tarihi camiler ve anıt mezarlar önemli örnekler arasında yer almaktadır.

Sultanlığın siyasi ve kültürel etkisi, komşu krallıklarla olan ilişkileri sayesinde bölgedeki İslam kültürünün gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur. Ayrıca, dil ve edebiyat alanında Somali dili ve edebiyatının gelişimine de önemli bir destek sunmuştur. Bu miras, Somali'nin ve Doğu Afrika'nın tarihî ve kültürel kimliğinin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. İslam'ın yayılmasında ve bölgenin ekonomik gelişiminde oynadığı rol, önemli bir tarihsel ve kültürel katkıdır. Bu mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılması büyük bir önem arz etmektedir.

Mohamed Ali Said 

https://www.idrakpost.com/d/344/afrika-boynuzu%E2%80%99nda-bir-islam-sultanligi-ajuran-sultanliginin-tarihi

 

Monday, 5 February 2024

Suufinimada iyo Feminism ka maxaa xiriir ah oo ka dhaxeyn kara?



Sanadihii ugu dambeeyay waxaa jirey doodo ku dhisan xiriirka togan ee ka dhexeeya Suufinimada iyo Femisimka, waxaa jira cilmibaarisyo dhinacyo kala duwan taabanaya kuwaas oo ka hadlaya mawduucaan. Waa macquul inaad baraha bulshada ku aragtay dumar Sufi-Feminist ah.  Waxaa jira gabdho Islamic feminist ah kuwaas oo doodoodu ku qotonto u doodidda xuquuqda dumarka si waafaqsan Diinta Islaamka.

December, 2013 Maqaaal uu qorey wargeyska The Nation waxaa ciwaan looga dhigey " The Rising of the Islamic Feminist" ( Muslim womem are fighting for their rights from Within Islamic Tradition, rather than against it). Mudo farabadan waxaa jirey dumar badan oo ku wareeray iney kala doortaan u hogaansamidda diintooda suuban iyo ka tanaasulka fikradooda ah sinaanta ( Gender equality), waxey ahayd dookh aad u adag marka la fiiriyo ka tanaasulka midkood  waxa ay aaminsanyihiin oo ah diinta iyo fikradooda ah in loo baahanyahey Sinnaanta raga iyo dumarka meelaha qaar ilaa uu sanadkii 2009 soo baxey kacdoonkii Musaawah (Equality) kaas oo dumarka ku dhiirigelinaya iney u dagaalami karaan cadaalada ayagoo cuskanaya diintooda.

Suufinimada qeexitaano badan baa loo sameeyaa, suufinimadu waa hawlgal iyo habdhaqan qofkuu sameeyo si uu uga dhabeeyo dhamaystirnaan akhlaaqeed, garashada xaqiiqada ah iyo baraare ruuxi ah.

"Suufinimada waa kasmada lagu barto culidda nafta iyo sifaynta akhlaaqda" Culumada islaamka ayaa sidoo kale Suufinimada ku macneeyay " Ku dhegganaanshaha akhlaaqda Eebbe faray".

"Tasawufka waa adaabta", "Tasawufka waa ilaalinta nafta iyo daahirinta qalbiya"

Dr.Nayla Tabbara markii ay qoraysay hordhaca cutubkeeda "What can sufism and Feminism Learn from each Other" ee buuga ( Sufism Today) ay ku sheegtay in markii loosoo bandhigey qorista cutubkaan ay ku fakartay iney iska diido balse markii dambe ay goaansatey iney aqbasho maadaama ay ka shaqayso labadaan mawduuc ee isa saaran ee Islamic Femisim and sufisim.

Inta badan dumarka Soomaalidu kuma badna Islamic- Feminism, waxey weli ku dhaganyihiin fikradihii Feminismka ee soo shaac baxey qarnigii 20aad. Maxey kula tahey adiga?

Sunday, 14 January 2024

Geopolitical Dynamics in the Horn of Africa: Examining the Ethiopia-Somaliland Memorandum and Risks of Escalating Strife

 
 

Kampala 

Sunday 

14th January 2024

 

 

Somaliland is an acknowledged region within the Somali Federal Republic Government. Situated along the southern coast of the Gulf of Aden, it shares borders with Djibouti to the northwest and Ethiopia to the south and west. Hargeisa serves as both the capital and the largest city. Since 1991, democratically elected administrations have governed the territory, aiming for global recognition as the government representing the Republic of Somaliland. The central government maintains informal connections with certain foreign governments, as evidenced by official delegations visiting Hargeisa.

The Horn of Africa commenced the new year with reports of an agreement that marked a turbulent beginning for diplomatic ties in the region in 2024. On January 1, it was revealed that Ethiopia had entered into a memorandum of understanding with the autonomous Somaliland region, initiating discussions on a potential arrangement involving the exchange of shares in Ethiopian Airlines for access to the Gulf of Aden.

 

What was agreed upon.

 

Despite objections from the Somali government and certain regional states, Ethiopia and Somaliland, a breakaway region from Somalia, inked an initial agreement on this Month. This agreement grants Ethiopia access to the Red Sea via the port of Berbera.

In the Ethiopian capital of Addis Ababa, Somaliland President Muse Bihi Abdi and Ethiopia Prime Minister Abiy Ahmed signed a memorandum of understanding. Declaring that the agreement is "meant to serve as a framework for the multisectoral partnership between the two sides," Abiy's office celebrated the deal as "historic." The office stated in the statement that "the Memorandum of Understanding shall pave the way to realize Ethiopia's aspiration to secure access to the sea and diversify its access to seaports."

 

The transitional agreement between the two parties, seeking to replace a legal pact, suggests that Somaliland is prepared to allow Ethiopia to build a naval base in exchange for economic benefits. Somaliland has also indicated that a 20 km stretch of coastal land will be leased to Ethiopian naval forces, a development confirmed by Addis Ababa. In return, Somaliland will benefit from Ethiopian Airlines. However, a critical aspect of this situation is Ethiopia's assertion that it recognizes Somaliland as a sovereign state, a move that goes against the position maintained by Somalia for the past three decades, considering Somaliland's declaration of independence.

 

The specific details of the memorandum of understanding remain unpublished. So far, any insights gleaned stem mainly from a joint press conference held by Ethiopia’s and Somaliland’s two leaders in Addis Ababa and subsequent press releases.

 

Maritime Access for Ethiopia

Ethiopia's interest in obtaining access to the sea from Somalia, Eritrea, and Djibouti has been a historical and strategic consideration. The desire for maritime access is not a recent development but has been part of Ethiopia's geopolitical interests for several years. The pursuit of sea access is linked to Ethiopia's landlocked geographical position and the potential economic and strategic advantages associated with having a maritime outlet.

In 2018, General Birhanu Jula, the Deputy Chief of Staff of Ethiopia's National Defense Force, emphasized the crucial need to revive the Ethiopian naval force, highlighting the country's position as the largest nation in the region. Later, in April 2019, Admiral General Birhanu Jula, serving as the Chief of Naval Forces of Ethiopia, asserted, "There is no justification for Ethiopia to be without a maritime presence," underscoring the significance of the nation's 100 million population.

Ethiopia has successfully established a well-equipped naval force and initiated the construction of a school dedicated to marine education and training. This institution annually produces 1000 graduates specializing in maritime and navigation studies.

Since the independence of Eritrea in 1992, Ethiopia has once again become a landlocked country. Beyond nationalist nostalgia and the current tensions around the border between the two countries, the Ethiopian concerns regarding the secession of Eritrea are also largely related to the loss of Assab, preventing Ethiopia from this strategic port, as well as any direct access to the Red Sea. Nowadays, several intellectuals and politicians assume that the Ethiopian State has the legitimate right to re-conquer Assab, to break with the territorial isolation of the country.

It was clear that one of the major reasons Ethiopia had resisted the independence of Eritrea was the fact that its access to the Red Sea ports was going to depend on the whims and caprices of a smaller neighbouring state it could not be predicted.

Currently, Ethiopia seems to have abandoned its aspiration in Eritrea as it was projected to be more expensive. And so what, Ethiopia signed with Somaliland of Somalia to have “an exclusive lease on the sea”. The agreement says that it will last 50 years.

 

Somalia Nullifies the MOU

The Somali government has strongly rejected a memorandum of understanding signed between Ethiopia and the self-declared region of Somaliland and recalled its ambassador.

Following a cabinet meeting in Mogadishu, the Somali government declared the deal "null and void" and "unacceptable."

Somalia’s president signed a bill voiding a preliminary agreement for Somaliland to provide landlocked Ethiopia with port access to Somaliland’s coast, in a largely symbolic move intended to rebuke both parties over a deal that has inflamed tensions across the Horn of Africa.

In a post on X, Hassan Sheikh Mohamud said the bill was an “illustration of our commitment to safeguard our unity, sovereignty & territorial integrity as per international law”.

During a press conference, Matthew Miller, the spokesperson for the US State Department, stated that the United States, a substantial aid and security ally of both Somaliland and Somalia, acknowledges Somalia within its 1960 borders, encompassing Somaliland. He urged all involved parties to address their concerns through dialogue.

The UK issued a statement, emphasizing the importance of "full respect for sovereignty and territorial integrity," while advocating for "restraint and dialogue" to address outstanding issues. Additionally, Turkey's foreign ministry spokesperson voiced support for the "unity, sovereignty, and territorial integrity" of Somalia.

The African Union joined the United States in appealing for calm in the Horn of Africa after regional tensions soared following a contested deal between Ethiopia and the breakaway region of Somaliland.

Conclusion

The security situation in the Red Sea is complex due to various factors. Geopolitical tensions among countries like Saudi Arabia, Yemen, Sudan, Egypt, Eritrea, and Djibouti contribute to the region's challenges. Although piracy has decreased, it remains a concern, and the area faces threats from terrorism. Ongoing conflicts, particularly in Yemen, impact maritime routes. Major global powers maintain naval presence for security. Border disputes and environmental issues, such as oil spills and illegal fishing, add to the complexity. Humanitarian challenges, including refugee movements, also affect the region.

Recent developments, such as the Memorandum of Understanding (MOU) between Ethiopia and Somaliland, have the potential to escalate tensions further in the region. While the MOU grants Ethiopia access to the Red Sea via the port of Berbera, the Somali government strongly objects to this agreement, declaring it "null and void" and "unacceptable." This disagreement introduces additional complexities and risks to regional stability. International cooperation becomes even more crucial for addressing these challenges and ensuring stability in the Red Sea.

 

 

 

 

 

 

 

 

ولنا في الحلال لقاء (And We Have A Meeting in Halal)

And We Have A Meeting in Halal Ahmed Atta “And We Have A Meeting in Halal” is a profound novel by Ahmed Atta that explores the emotional a...